Alessandro Baricco’nun sinemaya da uyarlanmış anlatısı Bin Dokuz Yüz tüm yaşamı gemide geçmiş ve yaşamını aynı gemide sonlandırmayı seçmiş üstün yetenekli bir piyano müzisyeninin sıradışı hayatını konu edinmektedir. Doğduğu sene olan 1900’ün isim olarak verildiği anlatıdaki kahramanın Atlantik yolcu gemisinde karaya hiç ayak basmadan geçen müzik dolu yaşamı karadaki yaşam ile tezatlık içindedir. Geminin ve okyanusun karadaki yaşamdan farklı bir varoluşu sunmasını konu edinen Baricco’nun anlatısı Michel Foucault’nun ‘mükemmel bir heterotopya’ olarak tanımladığı geminin sanatsal bir tasvirini sunmaktadır. Foucault açısından gemiyi eşsiz bir heterotopya yapan temel özellik varolan mekânsal dünyada iktidardan kaçan ya da onu askıya alan, böylelikle farklılıkla yetinmeyip başka bir dünyaya açılan ve toplumun yerleşik normlarından ve yapılarından kopan özgürlüğün ve yaratıcılığın bir mekânı, mekânsız bir mekân olması ile ilgilidir. Baricco’nun anlatısı geminin heterotopyalığını ve bu eşsiz heterotopyadaki etik özneleşmeyi öznesinden çevresel faktörlerine kadar sanatsal bir şekilde serimlemektedir. Baricco’nun anlatısı gemiyi eşsiz bir heterotopya düzeyine taşımadaki temel faktörü sunmaktadır: sanat ve sanatsal yaşam.
Michel Foucault, Heterotopya, 1900 Efsanesi, Gemi, İktidar